Oyuncu mu, köle
mi?
Muhteşem Yüzyıl Dizisi ve onun önemli rollerinden Hürrem karakterini
canladıran Meryem Uzerli’nin yaşadıkları; bana bir kez daha ülkemizde
soluduğumuz havayı, sanat atmosferini sorgulama gereği hissettirdi.Daha
satırlarımın ilk kelimelerinde ; “sanat dünyasının bunca sıkıntısı varken,
Devlet Tiyatroları’nın, sahnelerin başında bunca felaket dolaşırken bölüm başı
onlarca milyon alan bir hanımefendinin durumunu irdelemek ne kadar doğru “
sorusu zihnimde dolanırken, aslında her şeyin bir diğeri ile ne kadar ilintili
olduğuna kanaat getirerek buaradan devam etmek istedim.
Nedir yaşanılılanlar? Bir oyuncunun çalışma şartlarından
kaynaklı tükenmişlik sendromu yaşayarak işini bırakması!. Bunun karşılığında aldığı eleştirler, Türkiye’de bir daha iş
yapamama ihitimali, milyon dolarlık tazminat riski. Genç bir kadın tüm bunları
nasıl göze almıştı. Ya da neler yaşamıştı ki bunların başına gelme ihitimalini
bile hiçe saydı.
Bir insan emeğinin karşılığını almak ister. Zamanında almak
ister. Ama herşey sadece para da değildir. İnsanca çalışma şartları ve kazandığı
paranın hayrını görebilme zamanları da ister. Dizi sektörümüzün uzun zamandır
içinde bulunduğu ağır çalışma koşulları hepimizin malumu. Sahne önünde görece
iyi kazanan bir kaç oyuncunun ışıltılı hayatı bile, kamera arkasında yaşanılan
acımasız dünyanın karanlığını aydınlatmaya yeterli olamadı. Neler gördük. Ölen
set çalışanları, kaza geçirenler, dayak yiyenler, tehdit edilenler, hastalananlar,
evinin yolunu, çoluğunun çocuğunun , eşinin yüzünü unutma noktasına gelenler.
Neden peki ? Şartlar böyleymiş. Reklam pastası küçük, pay
almak isteyen çokmuş. Dizilerin saatleri uzun ama reklam süreleri azmış.
Yapımcılar zarardaymış, televizyonlar para kazanamıyormuş. Para
kazanamadıklarından da harcamak için buldukları yegane şey, insan emeği, onuru
ve hatta hayatı olmuş. Kimin umurunda.
Hiç birimizinumurunda olamadı zaten. Tv başında geçirlen o
keyifli saatler boyu düşünmedik hiç birimiz. Bu dizilerde neler yaşanılıyor.
İnsanlar hangi şartlarda çalşıyor. Ölenler neden öldü, sakat kalanlar neden
yaralandı? Taki gurbetçi bir kızımız bu işlerin böyle gelip böyle
gidemeyeceğini yüzümüze haykırıncaya kadar. Köle değil insanım ben, insan gibi
çalışmak, insan gibi kazanmak ve insan gibi yaşamak istiyorum diyinceye kadar.
Evet hepimizin ortak dileği bu. Peki bu evrensel dilek, ülkemizde neden yerine
gelemiyor.
Çünkü kapaitalizmi icat edenlerin ruhuna rahmet okutacak kadar
acımasız bir piyasa sisitemine mahkum edildik te ondan. 12 Eylül 1980
darbesinden itibaren hep emek “tu kaka”, “sermaya”, “para” baş tacı edildi de
ondan. Kara paraların aklanıp, kara ellerin iş dünyasına hakim olması sağlndı
da ondan.
İkitidarla arası iyi olmayan yapımcılık,bankacılık, patronluk
yapamaz oldu da ondan. Sonuçta da paraya tapan insanların, kara
insanların yanında etikti , insanlıktı, onurdu dediğimiz anda kovalanır olduk da
ondan.
Onun için Meryem tükenmişlik sendromu yaşıyor. Selin sette
ölüyor.Deniz yaralanıyor.
Onun için Ahmetler, Mehmetler tersanelerde demir
yığınlarının altında kalıyor.
Onun için isimsiz onlarca emekçimiz madenlerden mezarlarda
sonsuzluk uykusuna terk ediliyor.
Nereden nereye ....Ben magazin dünyamızın son çiçeği Meryem
Uzerli’nin yaşadıklarını paylaşacakkken
, nerelere nerelere geldik. Evet bu çiçeği de soldurduk , tıpkı diğerleri gibi.Tüketttik.
Ama şunu görmeliyiz ki ve Meryem kızımız da bilmeli ki
tükenmişlik hastalığına yakalanan bir tek o değil. Çalışanlarını insan değil makine hatta köle
gibi gören patronlar yüzünden ülkece;
oyuncusu, doktoru, bankacısı, beyaz yakalısı, mavi önlüklüsü, tulumlusu , baretlisi
tüm emekçiler “tükendik” artık.