“Cyrano de Bergerac”
Tiyatroya gönül vermiş herkesin kalbinde özel bir yeri olan muhteşem eser.
Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından sergilenilecek diye duyunca nasıl
meraklandığımı, heyecanlandığımı kelimelerle anlatmam zor. Bu müstesna eseri
izlemek için fırsat kollarken, arada geçen zamanda değerli isimlerin
kalemlerinden çıkan yorumlar heyecanımı daha da artırdı.
.... “Kocaman birbaşlık sevinçle yerimden fırlattı beni..
Bir nefeste okudum..Ankara Devlet Tiyatrosu, Cyrano de Bergerac'ı yeniden
sahneliyormuş.Yönetmen Işıl Kasapoğlu.. Kılıç düello sahnelerini Ali Tayla
hazırlamış.Cyrano, seyrine doyamadığım oyunlardan biridir. Büyük Cüneyt'ten,
muhteşem
Mücap'tan izledim, yıllar yıllar önce.. Sabri Esat
Siyavuşgil'in olağanüstü şiirselçevirisi başımın ucunda durur.. Keyiflenmek
istedikçe açar okurum.. Tiradlarınçoğunu ezber bilirim hatta..Şimdi hem de Işıl
Kasapoğlu gibi bu ülkenin en önde gelen yönetmenlerinden biri,hem de Devlet
Tiyatrosu'nun imkanlarıyla, müzikleri ve danslarıyla birlikte sahneyekoyuyorsa...”(Hıncal
Uluç)
...Işıl Kasapoğlu'nun, 'üstün-yapım' anlayışıyla sahneye
getirdiği 2012-13 Ankara DT yapımı 'Cyrano' , baştan sona 'teatral' bir
konsepte oturtularak gerçekleştirilmiş. Sahne olayı, dekor (Hakan Dündar),
giysi (Esra Selah), ışık tasarımı (Yakup Çartık), müzik (Joel Simon), birkaç
noktada şarkı kullanımı ve 'toplu hareket akışı' yoluyla, 'operatik'/'müzikal'
bir atmosferle sarılıp sarmalanmış. Böylece, oyunun temel dokusunu belirleyen
'şiir söylemi'ni sahnede yatkın kılacak bir altyapı oluşmuş.
Cyrano de Bergerac'ı oyunuyla ölümsüzleştiren Rostand'ın
sahne dili olarak şiir kullanımı, oyunun Türkçe çevirisini yapan Prof. Sabri
Esat Siyavuşgil'in metnini de ölümsüz kılmıştır. 'İstemem, eksik olsun' ve
'Herşey olayım derken hiçbir şey olamadı' tiradlarının birer 'arya' tadına
ulaştırıldığı bu çeviri 'biricikliği'ni korumakta, sanatçılar için 'ustalık
sınavı' niteliği taşımaktadır....(Ayşegül Yüksel)
...”Oyun, konudaki derinliği ele alamamasına rağmen, üç
saati aşkın süresinde anlatmayı başarabildiği kadarını keyifli bir sunumla
çıkarıyor karşımıza. Büyük usta Işıl Kasapoğlu, izleyiciyi sürekli oyuna
bağlamayı başarıyor. Yönetmenin bu etkisine en büyük katkıyı ise şüphesiz ki
dekor yapıyor. Hakan Dündar mükemmel bir sahne tasarlayarak son yıllarda
izlediğim en güçlü dekoru ortaya koyuyor. Beş ayrı sahne tasarlanmış oyun için.
Her biri şaşırtıcı detaylarla, hayranlık uyandıran bir sanat eseri. En son
bölümdeki ağaç ise izleyenler arasında bir uğultu uyandıracak kadar ihtişamlı...”(Emre
Saklıca)
Tüm bu yorumların eşliğinde tuttum gişenin yolunu. Oyuna pek çok temsil gerçekleşmiş olmasına rağmen o
kadar yoğun ilgi vardı ki ancak balkondan bilet alabildim. Bu durum merakımı ve
mutluluğumu daha da artırdı. Tiyatral bir ziyafet beni bekliyordu.
Oyun günü balkonda yerimi aldığımda çevremdeki aklımda replikler
uçuşup duruyordu. Kah burun tiradından replikler, kah düello esansındaki tirad,
zihnimden akıp geçiyordu.
Oyun ve hayal kırıkğım ise aynı anda başladı. Tamamen söz
oyunları üzerine kurulu bu muhteşem eseri duyamıyordum. Kıymetli sanatçılarımzın sesleri balkona
ulaşmakta ne yazık ki büyük kayıplar veriyordu. Başroldeki birkaç oyuncunun
sesleri hariç çoğunlukla mırıltı kıvamında duyulabildi. Sonrasındaysa oyunun
pek bir anlamı kalmadı. Balkondaki 250 kişi; böylesine muhteşem bir eseri
izlemekten ve duymaktan mahrum kaldı zaman zaman. Burada öncelikli sitemim tek
bir seyiricinin bile ne denli
önemli ve değerli olduğu gerçeğinden
umarsızca uzak kalarak bu oyunun Büyük Tiyatro’da oynatılması sebebiyle Ankara
Müdürlüğüne. Oyunun üçte birlik kesimi neredeyse sahnenin önünde geçen oyunda
balkondaki izleyicler adeta hiçe sayılmış. Oyunu neredeyse ezbere bilmezem
devamlılığı sağlayamayacaktım.
Çok güzel şeyler yazmak istesem de duyamadığım ve
göremediğim bir oyun için birşeyler söylemek haksızlık olur diyerek satırları
noktalamalı. Ama dereyi geçip denizde
boğulmak, bir çuval incirin berbat olması bu gibi durumlar için kullanılan
sözler olsa gerek...
Altan Alkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder